Yunusca - Mihalıççık Belediyesi Kültür Yayınları: Yunus Emre

Açıklamalı Yunus Emre Sözlüğü

Âyat

(Arapça isim. âyet’in çoğul eki- ât almış şekli âyât).
1.Âyetler.
2.İnsanı manen uyandıran
ibret verici işaretler,alametler.

Hak duragı gönülde âyatı var Kur’an’da
Arştan yukarı canda aşk burcunun kulesi

Bencileyin

(zarf.eski Anadolu Türkçesi. ben-cileyin “ben” zamirinin eşitlik hâli). Benim gibi,
bana benzer.

Kimseler garib olmasun hasret oduna yanmasun
Hocam kimseler olmasun şöyle garip bencileyin

Bîzâr

(Farsça olumsuzluk bildiren bî- ve zâr ile bî- zâr).
1.Bıkmış , usanmış, bezmiş.
2.Tedirgin, rahatsız.

Eyleridi satu-bazar bir pul için giri bozar
Olmuş bu dünyadan bîzâr yensiz gönlek giydi gider.

Cehd

(Arapça isim. cehd). Çalışıp çabalama, büyük gayret sarf etme, uğraşma.

Cânını aşk yolına virmeyen âşık mıdur
Cehd eyleyüp ol dosta irmeyen âşık mıdur

Çalab / Çalap

(İsim. Kökü belli değildir). Eski Türkiye Türkçesi. Müslüman Türklerin Allah
hakkında kullandıkları isimlerden biri.

Ulu ulu günahlarum yüz komadı bana Çalap
Hiç kimse ç âre kılmadı döndüm yine sana Çalap

Çeşde

(Farsça isim. şeş-tar “altı telli”>şeşta’dan>-çeşte). Teknesi yarım küre biçiminde,uzun
saplı,beş telli, sık sık perdeli bir müzik aleti. Evliya Çelebi’nin kaydettiğine göre özellikle.

Balat

Çingenelerinin çaldığı eski bir çalgı .

Yûnus imdi Süphan’ı vasfeylegil gönülde
Ayru degül ârifden bu kopuz ile çeşde

Dîdar

(Farsça isim. dîdâr).
1.Yüz, güzel yüz, çehre.
2.Görünüş, tecelli. Tasavvufta didar,sevgili anlamı yanında Tanrı’nın müminlere vadettiği görünüşü, tecellisi ve bu ilahî güzelliği seyretme anlamlarında kullanılır.

Gökten inen dört kitabı günde bin kez okurisen
Erenlere münkirisen dîdâr ırak senden yana

Dürrâc

(Arapça isim.durrâc-durrâce). Turac adı verilen kuş.

Kur’agacı n’iderler kesüp oda yakarlar
Bülbüller öticegiz nevbet degmez dürrâca

Ferişde/ferişte/ferişteh

(Farsça isim. fi rişte).
1.Melek.
2.mecaz. Çok güzel iyi huylu kimse.

Azrâil gökden indi bir avuç toprak aldı
Dört ferişte yogurdı bir peygamber eyledi

Hâce

(Farça isim. hvâce).
1.Efendi, sahip, reis.
2.Dini hizmetlerde görevli kimse, hoca, molla.
3.Muallim,öğretmen,hoca,müderris.
4.Vezir veya yüksek rütbeli devlet adamı.
5.Tüccar.
6.Büyük mutasavvıf Ahmet Yesevi soyundan gelenlere ve Nakşibendî tarikatına mensup büyük mürşitlere verilen unvan.

Bu dizilen tertibi ayruksıdı mı dirsin
Başaramazsın hâce endişeden yitersin

Hergiz

(Farça zarf. hergiz). Asla, katiyen,hiçbir vakit,hiçbir şekilde.

Şîrın hulklar eylegil tatalı sözler söyegil
Sohbetlerde Yûnus’u hergiz unutmayanlar

Hulle

(Arapça isim. hulle). 1. Cennet’te giyilecek elbise.

Kimdür bunda palâs giyen oldur anda hulle giyen
Dilde agızda söylenen ol kimseye gülmeyendür

Kâim

(kiyâm “kalkmak, ayakta durmak; devamlı ve sabit olmak”tan kâ’im).
1. Ayakta duran, ayağa kalkmış durumda olan, kıyamda bulunan.
2. Başka birinin veya başka bir şeyin yerine geçen,
onun yerini tutan.
3. Devam eden ,sürüp giden, var olan.
4. Geometri, 90 derecelik açı yapacak şekilde dik.
5. Namaz kılan,- vaktinin çoğunu namaz kılmakla geçiren kimse.

Her kim anun sünnet ile farzını kâim tutar
Ne diyem ki âkıbet sorı-hisâbdan beridür

Keler

(isim. eski Türkçe keler “kertenkele”).
Kertenkele, bukalemun gibi yerde sürünerek ilerleyen, beşer parmak ve dörder ayaklı, çok uzun kuyruklu sürün- genlerin ortak adı.

Yimiş kurt kuş bunı keler niçelerün bagrun deler
Şol ufacık nâ-resteler gül gibice solmuş yatur

Kopuz

(isim.kubuz>kobuz>kopuz. Eski Tükçeden beri kullanılan kelimenin kökü kesin olarak belli değildir; Moğolca olduğunu ileri sürenler vardır). Türklerin çok eskiden beri yaygın olarak kullandıkları, bugün hâlâ Orta Asya’da ve Sibirya Türkleri arasında kullanılan mızraplı saz. Türkçe, Arapça ve Almancada kopuz, “içi oyulmuş yarım ağaç” anlamına gelmekte- dir. Ancak kopuzun gövdesinin daha önceleri boyuna kesilmiş yarım su kabağından yapıldığı da bilinmek- tedir. Kopuzun gövde kısmı bütün telli sazların gövde kısmından daha uzundur. Oyulmuş yüzüne önce deri gerilmiş, daha sonra ince ağaçla kaplanarak bugünkü bağlamanın ilk örnekleri oluşturulmuştur.

Kopuzda genel olarak üç tel kullanılmış, tel sayısı çeşitli bölge ve kavimlerde farklılık göstermiş ve tahta bir mızrapla çalınmıştır. Ancak “okça kopuz” adı verilen çeşidi yayla, “kolca kopuz” adı verilen uzun saplı olanı ise mızrap ve parmakla çalınmıştır.”Ozan kopuzu” uzun tekneli ve üç telli olduğu hâlde,”Rumi kopuz”beş tellidir ve uda benzer. Kopuzun “çöğür” adı verilen çeşidine Kırgızlar “temir kopuz” adı vermişlerdir. XVII. yüzyıldan itibaren yerini bağlamaya bırakan kopuzu çalanlara “kopuzcu”adı verilmiştir.

Yûnus imdi Sübhân’ı vasfeylegil gönülde
Ayrı degül ârifden bu kopuz ile çeşte

Koz

(Farsça isim. gavz>goz>koz). Ceviz.

Çıkdum erik dalına anda yidüm üzümi
Bostan ıssı kakıyıp der ne yirsün kozumı

Kutlu

(sıfat kut “selamet”ten kut-lug/kut-lu).
Uğurlu, hayırlı,mübarek.

Yûnus gel âşıksan tevbe eyle
Nasûha tevbe ucu kutlu oldu

Mâşuk

(Arapça isim.’işk”âşık olmak”tan ma’şük).
Aşkla sevilen,âşık olunan kimse;sevgili,yâ r,canan. Mutasavvıfl ara göre maşuk Hak Teala’dır: Çünkü her yönden en mükemmel her yönden en çok sevilmeye hakkı olan O’dur.

Âşık mıdır ol maşuk için vermeye cânı
Akil midir ol dünya ile isteyen anı

Melâmet

(Arapça isim.levm “kötülemek, ayıplamak”tan melâmet)
1.Azarlama, kınama, yerme, ayıplama, serzeniş. Melâmet, tasavvuf literatüründe bir terim,bir makam ve bir tasavvuf anlayışının adı olarak yaygın bir kullanım alanına sahiptir. Giyim kuşam, zikir, âyin gibi yerleşmiş âdet ve törenlere önem vermeyip nefsi devamlı yermeyi,kınamayı,böylece halkın iltifatından uzaklaşarak Hakk’a yaklaşmayı esas alan bu tasavvuf anlayışını benimseyenlere “ehl-i melâmet, melâmi, – melâmetî”; bu akıma da “Melâmetiyye”, ”Melâmiyye (Melâmetîlik)” denilmiştir. Tasavvuf ehline göre malâmet, selâmeti terk etmek, kınayanların kınamasından korkmadan doğru yolda yürümektir.

Yârenlerim eydürler âşık melâmet gerek
Geldü benim başuma ol söz yirüce imiş

Miskal

(Arapça isim. şekâlet “ağır olmak”tan mişkâl). Son zamanlarda sadece altın,gümüş, inci gibi kıymetli maden ve mücevherleri tartmada kullanılan ve kullanıldığı yere, zamana göre değişiklik gösteren,- yaklaşık 1,3 veyaz 1,5 dirhem yahut 20 veya 24 kırat ya da 4.009 veya 4,80 gr. karşılığı olarak kabul edilen ağırlık ölçüsü birimi.

Eger güher isterisen hıdmet eyle ârifl ere
Câhil bin söz söylerise ma’nîde miskal olmaya

Miskin

(sukûn-sukûnet “harketsiz durmak; çok fakir,düşkün olmak”tan miskîn).
1. Aşırı derecede tembel, uyuşuk, mıymıntı (kimse).
2. Aciz, zavallı (kimse).
3. Tepki gösterilecek yerlerde tepkisiz kalan, mücadele ve teşebbüs yeteneği olmayan,
pısırık (kimse).
4. Dinen zekât verilecek derecede yoksul ve muhtaç (kimse).
5. Kahırlı, kahra uğramış, hâlsiz, hasta. Mutasavvıfl ara göre Allah karşısında aczini ve yokluğunu bilen gönül eri, gerçek zenginin Allah olduğunu, kendisinin O’na karşı mutlak ihtiyaç içinde bulunduğunu bilen kişi miskindir. Miskin olmak, kişinin ulaşması gereken önemli derecelerden biridir. Bundan dolayı dervişler kendilerine hiçbir varlık tanımaz, mahviyet sahibi olmayı yeğler ve “Allah’ım beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve miskinler zümresinde haşret”şeklinde dua ederler.

Miskin Yûnus dir çagırur âşıkıyam miskinlerün
Derviş degulise taşım içümi dervîş eyleyem

Şâdılık

(isim Farça şâd ”sevinçli, mesrur” ve mastariyet eki-î ile şâdî’den şâdî-lık).
Sevinçli,mutlu olmak durumu, eğlence, ferahlık, neşe, sevinç, şenlik.

Ol kişinün yokdur yâri işbu cihân zindân ana
Dimesün ki ben şâdıyam yâ şâdılık kandan ana

Tamu

(Sogdca isim.tamw) Cehennem.

Âşıkları Tamu’ya yandurmaya
Uçmaguna bunlar baş indürmeye

Deniz Gerçek
Anadolu Üniversitesi Sosyoloji

Kaynakça
Albayrak, N. (2014). Gönül Çalab’ın Tahtı.
İstanbul. Dergâh Yayınları.